20 Eylül 2010 Pazartesi

merdiven...


sokağın bittiği yerde başlıyordu merdiven. önce dosdoğru aşağıya inip, hafif sağa kıvrılıp iki basamak yukarı çıkıp, sola doğru dönüp doğruca kıyıya varıyordu. tam seksen iki basamak. sanki bir ömürün yılları gibi diye düşündü, merdivenin başına kadar yürüyüp gelen kadın. duraladı... inip inmemekte karar veremedi. hayli aceleci gibiydi de, nedense... bir süre öylece hareketsiz, telaşlı bir ifadeyle baktı ufuğa doğru. yüzünde hiçbir değişiklik olmadan. birden gözlerini kapattı. kendine doğru esen rüzgâra dayadığı suratını iki elinin arasına aldı, gözlerini gizler gibi ovuşturdu. aşağıya inecek gücü bulamadı kendinde. ilk basamağa oturabilmek için bir basamak indi ve kendini yere doğru bıraktı. şansı vardı, bu öğle sıcağında merdiven başındaki akasya ağacı onu güneşten koruyordu. kolundaki çantasını ayağının ucuna indirdi, elini içine daldırıp sigara paketiyle birlikte kibriti çekip çıkarttı. yavaşça paketi açarak, içinden bir sigara çekip dudaklarına sıkıştırdı. kibrit kutusunu açıp içinden aldığı kibrit çöpünü iki elini kapatacak şekilde tutuşturup sigarasını yaktı. peş peşe iki nefes çekerek ciğerlerini doldurduğu dumanı yavaş yavaş derin hırıltılarla dışarıya üfledi. canı bir kahve çekmişti. sigaranın yanında ne de iyi olurdu dedi, kendisiyle konuşarak. bunu hep yapıyordu... içindeki seslerle konuşmak çocukluğundan kalma huydu. iki dudağına sıkıştırdığı sigarayı dört-beş nefeste tüketiverdi. oturduğu yerden kalkabilmek için iki elini destek olarak kullanarak, tüy gibi hafif bedenini zorlukla doğrultmuştu ki ayakları vucudunu çekmekte direnince tekrar dikildiği yere çökmek zorunda kaldı. oysa kıyıya inmek, denizin serinliğini tüm benliğinde hissetmekti arzusu. çok iyi biliyordu, içinde biriktirdiği kuşlarının göç mevsimini. bu ağır yükten kurtulma arzusu haftalardır acı verse de, içindeki heyecan tüm hücrelerini yavaş yavaş sarıyordu. bir parça daha dinlendi kendisiyle konuşarak... inatla vucudunu yerden kazıyarak ayaklandı, uzuvlarına hükmedercesine. vücudunu ileriye itti ve önündeki ilk basamağı indi. ardından bir diğerini geçti, teker teker tam seksen iki basamak... sonunda deniz kıpırtısız, dingin ve onu kollarına alacakmışcasına karşısında duruyordu... soluklanmak için önce duraladı, ardından kendine seslendi... durma sakın!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder