9 Kasım 2009 Pazartesi

bakırköy belediye tiyatroları üç oyun için afiş



sis


bu sabah sana uyandım
sen ve şehir sis’e

oturduğum bank ve arkamdaki ağaç
sis içinde, sis içinde
sis ise şehirin

önümde iki yakanın denizi
deniz sis
ortalık sütliman
ben, şehir ve boğaz
sisten bir duvar

bakarak boğuluyorum
sus pus saksağan
sus pus karabatak
bekliyor şehir
ben de bekliyorum
sis’e boğularak!

9 kasım 2009, pazartesi, saat 07.11

kahve ile yüz yüze

4 Kasım 2009 Çarşamba

3 Kasım 2009 Salı

dikkat! küresel ısınma!


Küresel çevre koşullarının kötüleşmesi sebebiyle dünyadaki yaygın kuş türlerinin çoğunun sayısı giderek azalıyor. Yapılan son araştırmalara göre, Avrupa’da yaygın olarak görülen kuşların % 45’i yok oldu. Avustralya’da yerli kuşların popülasyonunda yüzyılın son çeyreğinde % 81 oranında azalma görüldü. Kuzey Amerika’da, 20 kuş türünün sayısı son 40 yılda yarıya indi. Latin Amerika’nın en yaygın türlerinden kardinal kuşu, şu anda türü tehdit altındaki hayvanlar arasında sayılıyor. Asya’da, sayıları 16 yıl önce milyonları bulan akbabalar, % 99,9 oranında azaldı.

2 kasım 2009, pazartesi, sabah 9.10 civarı



sabahın erken saatleri, çok yağmurlu bir gün, anadolu yakasından avrupa yakasına otomobilimle geçiyorum. köprünün üstünde yakaladı gökkuşağı beni. karşımdaki manzaraya bir kere daha şahit olmuştum ama fotoğraf çekme fırsatı yaratamamıştım. inatla, bir yandan direksiyonun başındayım, bir yandan da fotoğraf çekmeye çalıştım. çıkan sonuç işte buydu... buydu göğümün kuşağı...

3 Ekim 2009 Cumartesi

22 eylül’e


gitti kırlangıçlar
güneşi yanlarına katıp
gitti gülümseyen yüz
soldu tebessüm
artık, boş bir sessizlik
ruhumun sokakları

bir rüzgâr kaldı kuzeyden
benliğimi örseleyen!

ikiye ayıran deniz
bana benzer
gökyüzünü saran
bulut ormanı
ve ardımda kalan gün
doğum…

25 eylül 2009, çengelköy

2 Ekim 2009 Cuma

saksağan'a prelüt


öten anka kuşum
saksağanım!..
baktım gözlerine, mahmur
geçti eylül!..

uyanamadım, uyanamadım!
yastığıma sinen kokundan
kıyılarımı döven suyundan
derin uykumdan…

30 eylül 2009, çengelköy

9 Eylül 2009 Çarşamba

öğreniriz ya!


bu günlerde fakültenin bölüme girebilecek öğrencilerle sözlü görüşmeler yapıyoruz. benim için hayli yorucu ve bir o kadar da üzücü geçen bir mülakat. bu durum etki olarak ruhumda bir hafta süreyle onarılması güç yaralar açıyor. gencecik insanların gelecekleri yaklaşık yirmi dakikalık görüşmelerle belirleniyor, hata yapma olasılığımızın hayli yüksek olduğu bir durum ama elimden de bir şey gelmiyor malesef. böyle bir görüşmede karşımıza oturan ve ankara'dan gelen bir gencin sorularımız karşısında verdiği yanıta bir nazire, bu çizim... üzücü mü ya da komik mi bilemiyorum!..

14 Ağustos 2009 Cuma

13 Ağustos 2009 Perşembe

karşılaşma



toprağa düştü hiç bir şey
kar yağıyordu oysa, lapa lapa
iki buluttu gökyüzünde buluşan
sonsuzluktu sanki gökyüzü, alabildiğine
şahidiydi gökler olan bitenin
şahidiydi yeryüzü
buluşmayla çiçek veren lavantaların
ne ilkti bu olan, ne de son
harf harf örülen bu buluşma
dilsiz kemiksiz ve davulsuz
karşılandı, azgın deniz tarafından

13 ağustos 2009, çengelköy

12 Ağustos 2009 Çarşamba

adsız



benim suyum sakin göl, durgun deniz. benim suyum ayna, biraz da. bana bakarsan gözlerimden yansır gökyüzü, orman, bulut, ay ve yıldız. benim suyum da bildiğin su işte, ne çok fazla, ne de az, ne çok tatlı, ne de acı. işte bu berrak su dağların zirvesinden, buzuldan gelir. o buzuldur beni besleyen, öylece! heybetiyle ve sakinliğiyle durur dağların zirvesinde. bulutun kalbinden beslenir, bakma sen onun buzluğuna, soğukluğuna. kristalleşen suyunu benim için çözer ve yollar akarsuyla benim kıyıma, kalbime, derinliğime. ben onun suyunu biriktiririm biraz da! birde yağmurun her çeşidinin suyunu. ha yeri gelmişken ahmak ıslatanı beni ıslatmaz, ben zaten ıslağım, sırılsıklam! zengindir suyum, her çeşit börtü böcek, kabuklu kabuksuz, balık, saz bende yaşar, zengindir kıyım. rüzgardır sevgilim, okşar gövdemi usulca, gezinir tenimde, hafiften içime yayılınca titreme, dalgalanırım işte o zaman. bulanırım da biraz. fırtınalar bozar beni daha çok, kırılgandır suyum, nazik, incecik, kaygandır. delirince hava ve rüzgar alır beni de içine, kasıp kavurur gövdemi, derinlerime kadar inip sarsar, alt üst eder bedenimi. beni aşar fırtına, etrafta ne var ne yok toplar getirir suyuma katar. başım ona eğiktir, söz dinletir bana. elimden bir şey gelmez, fırtına sonrası tamirden, durulmak için çabadan başka.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

haiku



fesleğen kokusu
aldı aklını kuşumun—
yaz düşü!
.................................

ağını ördü örümcek
bekliyor avını!
boynumda…
.................................

çekildi ada’dan deniz
gece sessiz—
oysa yoktu ay!
.................................

10 ağustos 2009

14 Temmuz 2009 Salı

susmalarımız



güneşin denizi öptüğü
ay ışığının teni yaladığı
nefesin sise karıştığı
söğütün toprağa değdiği
terin buharlaştığı
dağın göğü deldiği
rüzgârın saçlarını savurduğu
yaprakların kızıla döndüğü
ateşböceklerinin dans ettiği
kelebeğin gülü kokladığı
akşamın sabaha karıştığı
fırtınanın uslanmadığı
yanardağın lav püskürtüğü
yağmurun ahmak ıslattığı
üzümün şaraba döndüğü
papatyanın fala kurban gittiği
yerdir!

sevgiliyle susmalarımız…

3 Temmuz 2009 Cuma

bulut adam



bulut içinde bulutum bu gece
ayaklarım kesik yerden
içim içimde değil
sokaklar bahar kokuyor
kapatıyorum yüzümü, fularımla
acıtıyor içimi ıhlamur kokusu
gözlerimden akan sararmış yapraklar
yakıyor tenimi inceden, inceden
biliyorum, yudumladım acıyı
beyaz bulut içinde, siyah yağmura yüklüyüm
sel olup akacağım sokaklara
önüme katıp sürükleyeceğim
aklımı alan bahar kokularını
iki yakanın arasında, karanlık denize

çingeneyim, serseriyim sonunda
sakının benden her şeyi bilenler
küba baladlarına yenik, hasarlıyım!..

20 haziran Cumartesi 10.30, Çengelköy

15 Haziran 2009 Pazartesi

2 Haziran 2009 Salı

Gövdemde derin izler!


İz bırakmak...


Yaşamı önemseyen insanların tüm yaşamları boyunca peşinden koşturduğu ve en çok önemsediği olgu, gelecek kuşaklara anlamlı bir şeyler bırakmaktır sanırım. Bunun için çalışıp çabalamamıza, gecelerimizi gündüzümüze katmamıza, bir sürü olumsuzluklara göğüs germemize rağmen yine de başaramayabiliriz. Olsun; bu ulvi amaç için her şeye değer deriz, bir anlamda! Kişiden kişiye değişirde bu olgu. Kimilerine göre bir sanat eseri veya bilimsel araştırma, kimilerine göre ise zor durumda olan her hangi bir canlıya el uzatma. Seçenekler böylece uzayıp giderken anlamlı olan aslında senin ne hissettiğindir, seçtiğindir, kendinle yaşamla var olmakla hesabındır. Nedir ki zaten yaşamın değeri, bu tür bir şeyin peşinden gitmeyeceksek?

İz bırakmak, evet her insan bırakır ardından şu izi. Anılarımızda her daim taze kalır, olumsuzu yüreğimizi burkar, olumlusu yaşama bağlar. O kadar çoktur ki gönlümüzde, aklımızda, benliğimizde iz bırakanlar. Biliriz korkularımızın, hâyâl kırıklıklarımızın, üzüntülerimizin, sevinçlerimizin, yaratımlarımızın izleri kimlerdendir. Bu izlerdir yaşamımızın nedenleri, benliğimize kazınmıştır.

Belki de hepimizi ağaçlardan ayıran en önemli iz, bizim ruhumuza kazınan o izlerdir!

Savaş Çekiç
Kasım 2007










Leaving a trace behind!...


For people trying to give a meaning to their lives, the most important aim in life is to leave something meaningful to next generations. Although we try very hard to achieve this aim, we may work day and night and do everything to overcome every obstacle on the way, we may still not be able to reach that target. But we say ‘never mind!’ it is worthy of everything we do!.. Even this aim may differ from person to person. For some reaching this aim may mean creating an art object or a scientific research, for others this may be helping someone who is in hardship. The list can be extended; the most important thing is how you feel throughout this journey, what your choices are and how you carry your integrity in life. What is then the value of life if you are not pursuing anything?

Leaving a trace behind, yes everybody leaves a trace behind: our memories always remain fresh, otherwise breaks our hearts. There are countless experiences in life that leave a trace on our hearts, minds and beings. However we also know who left the most important trace on our dreadful fears, disappointments, sadness, also joys and creations. These traces add meaning to our lives and self.

The trance differentiating us, humans, from trees is the one carved into our souls.

Savaş Çekiç November 2007

29 Mayıs 2009 Cuma

27 Mayıs 2009 Çarşamba

aşk'a dair



birlikte çıkacağız o dar yokuştan
yosunlanmış parke taşların üstünden kayarak
caravaggiyo’nun ışığı eşliğinde
geçeceğiz sardunyalı pencerelerin önünden
kapılar gürültüyle kapanırsa yüzümüze
birbirimizin ardından ellerimizdeki kelimelerle
şiirler yazarız, gölgeye dair ağıtlar
vapurların düdükleri bizim için de çalacak
sakın heyecanlanma, selama dur
gözyaşlarını biriktirdiğimiz kavanozlar
ceplerimizden yuvarlanıp yokuşa saçılınca
aldırma sakın arkana da bakma
yorucudur dik dar yokuş
annem yanıma bir somun ekmek,
bir kavanoz reçel koymuş, ham incirden
hafif acımsı, karanfilde katmış
gölgede soluklandığımızda tadarız
bende isli peynir aldım yanıma
tatlıdan sonra iyi gelir
önden ben giderim ardımdan sen gel
başın dik olsun, gönlün ferah
sade giysilerin olsun üstünde
che’li tişörtün, hasır şapkan, miyop gözlüğün
uzakları seçmek lazım, kazılmış çukurları
akasyaların kokusuna kapılmadan
ne küçümsemek, ne de abartmak lazım
çıkalım bu dar dik yokuşu sükunetle
görerek, özümseyerek, sindirerek
çocuklar ıslak mendil satarlar köşe başlarında
hoş tutalım derim, alınlarımızı silelim
her adım bir tebessüm yaysın yüzümüze
sen not tut, ben kare kare fotoğraf çekeyim
kıvrıla kıvrıla çıkar bu dar yokuş
önce evleri geçelim, sonra aklımızdaki duvarları
ardımızda bıraktığımız anlardaki tad
terimizde acıbadem kokusu yaysın
bazen yetiş yanıma, ya da ben bekleyeyim
yokuş insanlarına misafir,
bir acı kahvenin kırk yıl hatırı olalım
acelemiz yok, varacak bir son da...

24 Nisan 2009, Çengelköy

14 Mayıs 2009 Perşembe

bir ünlem iki nokta

şair bunu bilemedi
kulağına fısıldadık
anlattık ona
yazmasın gerisini
şiirde kaybolmak niyetimiz
satır başlarından kaçarak
harflerin arasına
ayaklarına dolanarak
cümlenin sonuna yerleşmek
orada yaşlanmak istedik
minik bir hayat
harflere, kelimelere, cümlelere
öyküye, romana, şiire
konu olamayan
extra bold’dan kaçan
göze gelmeden
dile hiç gelmeden
light bir hayat
istedik

6 Mayıs 2009 Çarşamba

5 Mayıs 2009 Salı

30 Nisan 2009 Perşembe

Çengelköy



oturdum
boğazda
bir tek rakı
aldı başımı
kız gibi

müsayitim
kanıverdim
bir parça peynir
bir dilim kavun

dilimde
kâzım
gözlerimde
iki pınar

27 Nisan 2009

8 Nisan 2009 Çarşamba

6 Nisan 2009 Pazartesi